Fırtına Dindiğinde Yüzeyde Kim Kalacak?
İnsanlık tarihi boyunca her büyük kırılma, yalnızca toplumsal yapıyı değil, aynı zamanda modayı ve sanatı da dönüştürdü. Toprakla başlayan kavga, sanayiyle hızlandı, bugün ise teknolojiyle bambaşka bir boyuta taşındı. Tarım devrimleri üretim biçimlerini değiştirdiğinde, buna uygun bir kültür ve giyim anlayışı doğdu. Sanayi devrimleri geldiğinde, fabrikaların sesiyle birlikte yeni bir tüketim kültürü, yeni bir stil dili ortaya çıktı. Bugün ise teknoloji çağında başka bir eşiğin tam ortasındayız.
Her dönüşüm beraberinde krizler getirir. Çünkü insanlık, değişime adapte olma sancısını yaşar. Ama fırtına dindiğinde geriye kalan, yeni çağı selamlayanlar olur. Feodal düzenden kapitalizme, global düzenden teknolojik düzene geçişte hep aynı manzarayı gördük: direnenler ve karşılayanlar.
İşte moda da bu ikili tavrın aynasıdır. Eskiyi koruyan, geçmişe selam duran çizgiler ile geleceği karşılayan, devrimci formlar aynı anda var olur. Sanat tarihinde de bu böyleydi: Monet ve empresyonistler ilk kez şövale ile doğaya çıktığında, eserleri “eskiz” diye küçümsendi. Oysa onlar yepyeni bir çağın kapısını aralıyorlardı.
Bugün de aynı tabloyu yaşıyoruz. Hızla gelişen teknoloji, yapay zekâ, uzay hayalleri... Bir yanda geleneksel olana sıkı sıkıya tutunanlar, diğer yanda yeniliği cesurca kucaklayanlar. Bu ayrışma sadece üretimde değil, tüketimde de belirginleşiyor. Ve her iki taraf da kendi kültürünü, kendi sanatını ve kendi modasını yaratıyor.
Dolayısıyla içinde bulunduğumuz dönem, bir kriz değil; bir dönüşüm çağı. Yeni bir çağın sancısı. Tıpkı geçmişte olduğu gibi, bugün de sanat, moda ve kültür bu dönüşümün en net aynası olacak.
İlay